Randevu Planla

    Çift ve Aile Danışmanlığı, Bireysel Danışmanlık, Cinsel Danışmanlık, Nöropsikolojik Değerlendirme ve diğer psikolojik danışmanlık randevularınız için dilediğiniz zaman arayabilirsiniz.

    İstanbul Uzman Psikolog Bilgilendirme Telefonu:
    0551 186 42 41

    E-Mail:
    [email protected]

    2 sene ago · · 0 comments

    Kirpi İkilemi-Mesafe Ayarı

    Kirpi ikilemi…Mesafe Ayarı

    Size bugün kirpi ikileminden bahsetmek istedim. Kirpi ikilemi insan ilişkilerindeki yakınlığın ve özel alan ihlallerinin getirdiği sorunları, kirpi hayvanının davranışlarıyla modellendiği bir teoridir…

    Arthur Schopenhauer tarafından dile getirilen metafor. Bir grup kirpi dondurucu soğuğun olduğu kış günlerinde hayatta kalabilmek için birbirlerine sokulur ve ısınmaya çalışır. Yeteri kadar ısırdıklarındaysa oklarının birbirlerine batmasından dolayı yaşadıkları acıyı fark eder ve birbirlerinden uzaklaşırlar. Ama bu kez de tekrar donma tehlikesiyle karşı karşıya gelirler.

    Belli bir süre yakınlaşıp uzaklaşarak oklarının acısına katlanabildikleri uzaklığı ve donmayacakları bir yakınlığı bulurlar.

    Bizler de kendi içsel boşluk ve monotonluk hissinden kurtulmak için birbirimize yakınlaşma ihtiyacımızla birbiriyle çelişen ve dayanılmaz gibi gelen farklılıklar nedeniyle gereksindiğimiz ‘mesafe’ ihtiyacı çatışır durur.

    İnsanların günlük hayatta birbirlerine katlanabildikleri ve yakınlık ihtiyaçlarını giderebildikleri mesafeyi bulabilmelerinin önündeki en önemli engel iletişim eksikliğidir.

    İhtiyacımız olan duygusal yakınlığın yaşanabilmesi için kendi istek, arzu ve ihtiyaçlarımızı gözetmekle birlikte karşı tarafın da istek, arzu ve ihtiyaçlarını dikkate almamız gerekiyor.

    “Fazla yakınlık tez ayrılık getirir.” Atasözümüz de kirpi ikilemine bir örnek olsa gerek. Birbiriyle mesafesiz, sınır bilmeyerek kurulan ilişkiler bir süre sonra hüsran yaratabiliyor. Oysa diğer kişilerden bağımsız hareket edebilmek, kişisel ilgi alanlarımızla meraklarımızla ilgilenmek insan ilişkilerimizi daha da güçlendiriyor.

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

    2 sene ago · · 0 comments

    BENİ YANLIŞ YETİŞTİRDİLER…

    BENİ YANLIŞ YETİŞTİRDİLER…

    Oğuz Atay

    Oğuz Atay’ın kahramanı Turgut’un yanlış yaşadığına inandığı hayatı üzerine bir iç muhasebe…

     

    “Beni kötü yetiştirdiler. Annem de, babam da bana gerekli eğitimi vermediler. Yaşamak için demek istiyorum. Bana yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara.

    İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. Daha fazla değil, farklı. Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler.

    Ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım. Arkadaşlarla geneleve gittim, müstehcen romanlar okudum ve sokakta genç kızların peşinden gittim. Hiçbirinde tutarlılık gösteremedim. Bunun üzerine anormal olduğuma karar verdiler. Onlara biraz olsun benzeyebildiğim ölçüde kendimi mutlu sayıyordum.

    Kendimi onlardan ayırmasını beceremedim. Hitler, genel yatakhanelerde işçilerle kalırken bile onlardan ayrı olduğunu hisseder, onlara yaklaşmazmış. Bende böyle bir içgüdü yoktu. Sınıfta toplanıp müstehcen resimleri seyrettikleri zaman, onlardan uzaklaşmak gerektiğini bilemedim. Oysa, onlar gibi hissetmiyordum. Duyduğum bu yabancılığı, onlardan geri kalmak diye nitelendirdim ve nefes nefese onlara yetişmeye çalıştım. Bu bakımdan yakınmaya hakkım yok. Onlar gibiydim.

    Evet, haklıydı akrabalar. Ben, normal olmadığım için anormal olan bir çocuktum. Allah beni kahretsin ve ediyor da. Montaigne, kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının, diyor: beceremediğiniz için değil. Beni ne güzel açıklıyor. Ben de diyorum ki: Sayın Montaigne ve sizin gibiler! Canınız cehenneme! Sizin haklı olmanız bana hiç bir şey kazandırmıyor. Köşemde kıvrılıp ölüyorum işte. Siz de sevimli akrabalarım kadar yabancısınız bana. Adınız Marki bilmem ne de olsa… Tabii siz gurur duyuyorsunuz düşüncelerinizden.

    ..şimdi bir hayal gücüm olduğunu biliyorum. Benim hastalığım da bu. Hatta iyileşebileceğimi de düşünmüyorum. İyileşmek istemiyorum. Artık bu kadarını ümit edemiyorum. Göğsümde sıkışıp kalmış korkuyu atabilsem yeter bana. O zaman aklım ve bedenim, istediğim gibi uyuşmuş olacak: beni yıpratan bu çelişme sona erecek. Ben de, beni küçümseyen bu kalabalığın gözlerinin içine korkusuzca bakabileceğim. Beni korkutan yaşama içgüdüsünü göğsümden söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla, kişiliğimi sürdürebileceğim. Şerefli insanların -böyle insanlar olduğundan kuşkuluyum- arasına karışarak, son günlerimi haklarına kavuşmuş bir insanın huzuru içinde bitireceğim. Montaigne ne derse desin, hazin bir durum bu. Oysa, yaşamış olduğum birçok yanlışlığı düzeltebilecektim. Bütün ayak izlerimin üzerinden bir daha gidecektim. Yalnız bir kere yaşanıyormuş…”

    Oğuz Atay eserlerinde bize bizi anlattı. Hepimiz birer ‘tutunamayan’ olsak da nasıl ayakta kalabileceğimizi öğretmeye çalıştı. O kadar yalnız olmadığımızı ve o kadar yalnız olduğumuzu gösterdi. “Kelimelerden önce de yalnızlık vardı kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık…” Öfkesini de aşkını da kelime oyunlarıyla bize yansıtmaya çalıştı.

    “Yalnız yaşayan insanların kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.”

    -Herkes geçer diyor, geçer mi Olric?

    Herkes ne bilir acımı,

    Herkes ne bilsin acımızı!…

    Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan,

    İyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan,

    O nefeste boğulmaktan sıkıldım.

    Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric…

    – evet efendimiz.

    – Bana katıldığını bilmek güzel. arada ses vermen güzel; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan…

     

    İyi ki doğmuşsun Oğuz ATAY…

    12 Ekim 1934, İnebolu.

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY

    ? Persona Psikolojik Danışmanlık Merkezi –

    ☎️0551 186 42 41

    ?Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı, No:8 Kat:1 Gaziosmanpaşa/ Istanbul .

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    3 sene ago · · 0 comments

    MARTI JONATHAN LİVİNGSTON KİTAP İNCELEMESİ- ÖZGÜRLEŞME ÜZERİNE…

    MARTI JONATHAN LİVİNGSTON KİTAP İNCELEMESİ

    ÖZGÜRLEŞME ÜZERİNE…

    “Daha hızlı uçmalıyım.” diyor martı Jonathan. “Sen hızlı uçamazsın; senin tek öğrenmen gereken nasıl yiyecek bulacağın. Martısın altı üstü. Şahin değilsin ki sen hızlı uçasın.” diyorlar.

    Richard Bach tarafından 1972 yılında yazılan öykü “Martı Jonathan Livingsto”  isimli bir martının sürüsünden ayrılma ve özgürlük mücadelesini bize anlatıyor.

    “Dünyada en zor şey neden bir kuşu özgür olduğuna ikna etmektir?” Biraz çabayla istediğini yapabilecekken neden yerinde saymayı, olduğu halini kabullenir bir varlık-kişi diye sorgulatmaya çalışıyor bizi aslında…

    Martı Jonathan insanı simgeliyor aslında. Toplumsal ilişkilerimizde dışlanma, kabul görmeme, yargılanma korkusuyla hareket etmiyor muyuz çoğu zaman? Bizden beklenilenlere odaklanıp kendi isteklerimizi yok saymıyor muyuz?

    “Ben bir martıyım ve doğamla sınırlıyım… Babam haklı. Tüm bu saçmalıkları unutmalıyım. Sürüme geri dönmeli, neysem o olmalı, sınırları belli zavallı bir martı olarak kalmalıyım.” Benliğimizi kaplayan bir umutsuzluk… Kendimize denemeye bile fırsat vermeden yoğun bir başarısızlık hissi…

     

    Martı kitap

     

    Kitap sayfalarından çıkıp gerçek hayata gelip bakalım biraz da…

    “Kısa film çekimlerine başladım. Yayınlamayı düşünüyorum internet ortamında.”

    “İnsanların işi gücü yok senin kısa filmlerini mi izleyecek? Nasıl duyuracakmışsın kendini?”

    “Şu işi yapmayı düşünüyorum.”

    “Yapamazsın, çok zor, batarsın… Bu devirde imkansız.”

    veya

    “ Bir sen eksiktin …. işi yapmayan.”

    —–

    “Köpek almaya karar verdim.”

    “Bakamazsın sen, tembelsin, kim çıkaracak onu, hergün gezdirecek de onunla ilgilenecek de? Zor…”

     

    Çevremizde hep böyle varlığını hissettiren kişiler yok mu? Direkt başarısızlığımızı ilan eden –kendince… Yapamayacağımıza inandırırlar bizleri. Hevesimizi kırarlar.

    Martı kitabının mesajı da bu işte. Neden yapamayalım…? Ya da evet yapamadım; ama denedim diyebilmek daha güzel bir seçenek değil mi ?

    “Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz.” diyor Martı Jonathan…

    Sürüden atılıp yalnızlığa mahkum da edilse Martı Jonathan’ın umurunda olmuyor. Çünkü sınırlarını genişlettikçe, imkansızı başardıkça, özgürleştikçe hayat onun için daha da anlamlı hale geliyor. “Bir martının (-insanın) en doğal hakkı, özgürlük onun doğasında var ve bu özgürlüğü engelleyecek ne varsa; gelenekler, batıl inançlar ya da herhangi bir şekildeki sınırlamalar, tümü bir kenara bırakılmalıdır.”

    Martıların sadece yemek bulmak için uçması gerektiğini kabullenmiş adeta klonlanmış bir grup ile insanların da ana amacı belirli toplumsal kurallar çerçevesinde yaşaması gerektiğine inanan bakış açısı sizce de benzer değil mi? Oysa kaçımız kendi çizgisinin dışına çıkıp diğerlerinin bize bakışını düşünmeden yaşamın tadını çıkarabiliyor? Kaçımız toplumun tekdüzeliğine inat cesurca sınırlarını zorluyor?

    O halde gelin Martı Jonathan’a kulak verelim…

    “Sınırlarımızı sırayla ve büyük bir sabırla aşmaya çalışmalıyız.”

    “Düşüncelerinize vurulan zincirleri kırın, göreceksiniz ki bedeniniz de zincirlerini koparıp atacaktır.”

    Herkesin Martı Jonathan gibi kendinde her şeyi başarabilecek o güce inanabilmesi dileğiyle…

    .
    .
    .
    .

    Uzm. Psk. Özge Akçay .
    ? Persona Psikolojik Danışmanlık Merkezi –

    ☎️0551 186 42 41

    ?Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı, No:8 Kat:1 Gaziosmanpaşa/ Istanbul .

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

     

    3 sene ago · · 0 comments

    Love Bombing-İlişkide Duygusal İstismar

    Love Bombing

    6 Signs You've Been a Victim of Love Bombing - Back to Love Doc

    İlişkilerde sık karşılaştığımız bir manipülasyon yöntemi: Love bombing- Aşk Bombardımanı

    Love Bombing isminin güzelliğine aldanmayın. İş icraata geldiği zaman ciddi olarak insanlara duygusal zarar verebiliyor.

    “Masal gibiydi; ama ne olduğunu anlamadan bitti…”

    Başını döndürecek kadar hızlı bir şekilde hayatının her hücresine sığıyor ve adeta büyülüyor seni. Hani bir ilişkinin başında bulutların üstündeymiş gibi hisseder bunun harika bir ilişki olduğuna ve ileride her şeyin mükemmel olacağına inanır daha sonra da ani bir şekilde yere çakılırsınız ya işte Love Bombing tam olarak bunu ifade ediyor. Love bombing uygulayan kişi; kontrolü ele geçirmek ve karşı tarafın davranışlarını yönlendirmek amacıyla bu şekilde davranır. Bunu gidip planlamaz; geçmiş aile yaşantısına bağlı olarak ‘sevme’ biçimi böyledir onun.

    Peki “Love bombing” işaretleri neler?

    Aşk bombardımanı uygulayan bir insan hayatına girdiği zaman çok hızlı bir sürede yani aslında tanışmanızdan çok kısa bir süre sonra

    • Durmadan mesajlar atar. Sabah günaydın mesajları, akşam iyi geceler, gün içerisinde aramalar sormalar çok fazla olur.
    • Arama ve like yağmurunda bulunur.
    • Hediyeler alır. Hatta birbirinizi yeni tanıma aşamasında olduğunuz zamanlarda dahi pahalı hediyelerle gelebilir.
    • Sonu gelmeyen iltifatlar eder. Hatta bunu başkalarının yanında da yapar. Diyelim ki arkadaşlarınızla birliktesiniz. Bir anda “ Şu güzelliğe bak; bunu sevmeyeyim de kimi seveyim?” gibi sözler söyler.
    • Aşırı korumacı bir yapıda olur; sizi merak eder.
    • Mutluluk vaatlerinde bulunur. Geleceğe yönelik planlar yapar.
    • Sizi tanıyalı kısa bir süre olmasına rağmen hayatının aşkını bulduğunu dile getirir.

    Yani kısaca sizi dünyanın en güzel insanı olarak hissetmeniz için ne yapılması gerekiyorsa yapar. Onunla birlikteyken müthiş tatmin olursunuz; çünkü size çok güzel vakit geçirtiyor; adeta bir prenses-prens gibi davranıyor; aslında sizi gittikçe daha çok manipüle ediyor.

    Aşk bombardımanı…

    Aşk bombardımanı yapan insanlar aslında sizin duymak istediklerinizi söyleme eğiliminde olurlar. Sizi ruh ikizi olduğunuz konusunda ikna etmeye çalışır. Karşısındaki kişinin neyi duyduğunda ona iyi geleceğini analiz eder ve onu söyler. “Bu iş yerin seni hak etmiyor, sen onlara fazlasın; Hayatına giren insanlar sana haksızlık etmiş, sen en güzellerine layıksın…” gibi.  Böyle şeyleri duydukça gevşer, rahatlarsın giderek ilişkiye bağımlı hale gelmeye başlarsın… Geçmişteki hayal kırıklıklarınızı düşünürsünüz; ve dersiniz ki demek ki o yaşadıklarımın bir sebebi varmış, bugünü bekliyormuşum, hayal ettiğim ilişkiye kavuştum… Ama burda dikkat edilmesi gereken konu bu sözler, vaatler, iltifatlar ilişkinin en başında belki de 1 haftalık, 3 haftalık süre içerisinde olan şeyler… Geçmişteki yaralarla birlikte bu tuzağa düşmeye daha çok meyilli olabiliyorsun.

    Bu sevgiye, ilgiye alıştıkça ve artık gerçekten tuzağa düştüğünüzü fark eden –love bombing- uygulayan kişi giderek sizi önemsememeye, sabah günaydın mesajları atmamaya, gün içerisinde aramamaya hatta mesajlarınıza cevap vermemeye başlar. Yani yine –birand- bu sefer önemsenmeme değersiz görülme ve küçük düşürülmeye maruz kalıyorsunuz. Sizden istediğini aldığı için kendini geri çekmeye başlar; hatta terk eder.

    “Her şey çok güzel başlamıştı, bir anda bitti” dediğimiz durum aslında. Kendinizde hata aramaya başlarsınız. Nerede yanlış yapmış olabileceğinizi düşünüyor olacaksınız belki de.  Giderken size sizi artık sevmediğini, bir şeylerin iyi gitmediğini, eskisi gibi hissetmediğini söyleyecek. Bulutlar üzerinden yere çakılma tam olarak…

    Romantizmle love bombing ‘i nasıl ayırt edeceğiz?

    Romantizm ilişkinin ilk 1 ayında da ilgi gösterir, 6. Ayında da ilgi gösterir. Ama love bombing yapan bir insan bir ayda ilgi gösterir üç ayda size resmen bağımlı gibi davranır ve istediği şeyleri yapmadığınız zaman ilgisini çekerek, uzaklaşarak, ortadan kaybolarak sizi cezalandırır.

    Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şu ki hızlı gelişen şeylere karşı temkinli olmak gerekir. 1 haftada- 2 haftada size hayatının merkezindeymişsiniz gibi davranıyor, abartılı söz ve davranışlarda bulunuyorsa bu ne kadar gerçekçi olabilir ki? Sizi ne kadar tanıyor ki bu kadar yoğun hisler içerisinde…?  Hızlı olduğu anda şüphelenmek bizim en önemli uyarı işaretlerimizden. Burada korunmanın ana unsuru yavaşlamak. Onun aşırı davranışlarına karşı sınır koymak gerekir. Belki karşınızdaki kişi farkında olmadan da böyle davranıyor olabilir. Ama siz ona sınır koymayıp yavaşlamaz ve onun davranışlarına siz de aynı şekilde yanıt verirseniz sizin için duygusal açıdan yıkıcı sonuçlar yaratabilir.

    Son olarak şunu belirtmeliyim ki;

    Seni aniden seven ve aniden çok nefret eden insanlara karşı temkinli olmanızı öneririm. Çünkü hem yoğun sevginin hem de ani nefretin seninle ilgisi çok azdır.

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.