3 sene ago · psikologozgeakcay · 0 comments
İlk ve Son Dizi İncelemesi
“Bütün boktanlıklarımızın sebebinin ailemizin boktanlıklarından olması ne kadar boktan di mi?”
İlk Ve Son
Blu TV özel yapımı olan İlk ve Son Dizisi… “Deniz ve Barış’ın 10 yıla yayılan ilişkilerinin hikayesi. 20’li yaşlarının ortasında tanışan iki gencin, boşandıkları güne kadar geçen; bazen güneşli, bazen bulutlu, bazen fırtınalı, bazen imkanlı, çoğu zaman imkansız aşk hikayesi. her ilişkide yaşanan mükemmellik dönemi, sıradanlaşma dönemi ve bitiş dönemine odaklanıyor.” Dizinin Blu TV’deki kendi tanıtımından…
Henüz sadece ilk bölümünü izleyebildim dizinin. Ama ilk bölümün etkisiyle izlediğimin ertesi günü hemen bir yazı yazmak istedim diziyle alakalı. Bu diziye yönelmeme sebep olan ilk etken Özge Özpirinççi’nin instagram hesabında yayınladığı Onur Basturk ile röportajna vermiş olduğu cevaplar oldu. Vermiş olduğu cevaplar hem diziyle alakalı hem de kendiyle alakalı çok farkındalıklı cevaplar ve hepimizin aslında bir şekilde kendinden bir şeyler bulabileceği bir tarafı var.
Örneğin;
O. Bastürk: “Nezaket her zaman iyi midir? Bazen içindeki öfkeyi dışarı yansıtmak gerekmez mi?
Ö. Özpirincci: “Çok güzel bir şey söyledin! Kendimle ilgili son iki yıldır çok düşündüğüm bir şey bu. Küçüklüğümden beri bastırdığım öfkenin hayatımda nasıl yer bulacağı konusu. Çünkü ben şöyle büyütüldüm: Kibar ol, nazik ol, mütevazı ol, iyi ol, mutlu ol, bardağın hep dolu tarafını gör. Hatta arkadaşlarım Polyanna diye dalga geçerdi benimle. 30’umdan sonra “Bir dakika ya , benim de içimde öfkeye dair bazı duygular var.” Demeye başladım. Tamam küçükken annemle babam “ Hayır Özge öfkelenemezsin.” Demiyordu ama hep pozitife yönelikti. Negatif duyguları reddetme hali vardı. ÖFKEYİ KENDİMDE HAK GÖRMÜYORDUM.ŞİMDİ HAK GÖRMEYE BAŞLADIM. .”
Olay Örgüsüne Dair
Dizi; bir ilişkinin ilk zamanlarındaki yoğun sevgi bağıyla bağlı bir çiftin zamanla nasıl bir toksik ilişkiye dönüştüğünü anlatıyor.
Karakterlere bakacak olursak…
Özge Özpirinççi’nin hayat verdiği Deniz karekteri mutsuz bir evliliğin ikinci çocuğu. Babası tarafından hayal kırıklığına uğrayan biri… Asi, anlık kararlar alan, uçarı biri olmakla birlikte duygularını daha çok içinde yaşayan biri olarak yansıtılmış ilk bölümde. Özellikle kızgın veya üzgün olduğunda ağlamak yerine kendini sıkıp somatik bir tepki vermesi (mide bulantısı) dikkatimi çekmedi değil.
Salih Bademci’nin canlandırdığı Barış kendi tanımıyla tam bir yengeç. Ağlamaktan çekinmeyen biri; ancak ağlaması onun öfkesine engel olmuyor. Aksine daha çok öfkesini kontrol edemeyen bir hale bürünüyor. Abisinin erken yaştaki kaybından ötürü annesinin Barış’a karşı -Barış’ın ifadesiyle- ‘boğucu,yorucu’ bir sevgi ilişkisine dönüşen bir anne-oğul ilişkisinin varlığı mevcut.
Bu çiftimizin bir de sevimli bir oğlu var: Can. Her çocuk gibi anne-babasının boşanmasını istemeyen, tekrar bir araya gelsinler umuduyla yanıp tutuşan bir çocuk… Yine dikkatimi çeken ve aslında güzel bir örnek olduğunu düşündüğüm bir sahneden söz etmek istiyorum. İlk bölümde çiftimizin köpeği tam da Barış ve Deniz Joe’nun yani köpeklerinin kimde kalacağını hararetli bir şekilde tartışırken Joe açık kalan camdan kaçıyor ve kayboluyor. O sırada evde tartışmalarına tanık olan biri daha var; Can. Sonradan öğreniyoruz ki camı açık bırakıp kaçmasına sebep olan Can’mış. Çünkü Joe giderse anne ve babasının barışacağını düşünüyor. Çocuklar bazen bu örnekte olduğu gibi anne-babasının arasındaki iletişimsizliği tek bir sebebe bağlayabiliyorlar. Hatta bu bazen kendileri oluyor. Yani kendilerini anne babalarının tartışmalarının sebebi olarak görebiliyorlar. Burada önemli olan ebeveyn olarak çocuklarına tartışmalarının sebebinin onlardan kaynaklı olmadığını açık bir dille aktarmak gerekiyor. Yoksa çocuklar kafalarında çok farklı senaryolar üretebiliyor.
SONUÇ…
Aile içi dinamiklerinin de etkisiyle farklı açılardan ama ikisinin de yaralı olduğunu hissedebiliyoruz. İlk etapta bu yaralı iki kişi birbirine iyi gelirken bir süre sonra kendi içlerine dönüp hiç bakmadıkları için yani o yaraları iyileştirmedikleri için ilişkilerine de yansıtarak giderek birbirlerine zarar veren toksik bir ilişkiye dönüşümün hikayesi. Aslında günümüzde çoğu ilişki dinamiklerinde gördüğümüz benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Anne babamızla kurmuş olduğumuz ilişki, anne-babamızın birbiriyle ilişkisi, güvenli bir ortam, sevgi, şefkat yokluğunda büyümüş olmanın izi fazla kalır. Ve bir şekilde bu yarayı iyileştirmek için kendimize fırsat vermezsek kaşıyıp kaşıyıp kanatmaya devam ederiz. Yani aynı acıları tekrar tekrar kendimize yaşatırız.
Deniz’in ilk bölümde sahilde söylemiş olduğu şu cümle aslında basit gibi dururken içinde ne çok anlam taşıyor diye düşünmeden edemedim… Bence dizideki olay örgüsünü tek bir cümleyle özetlemek gerekirse tam olarak bu olur diye düşünüyorum. “Bütün boktanlıklarımızın sebebinin ailemizin boktanlıklarından olması ne kadar boktan di mi?”
Aslında birbirine sevgi bağıyla bağlı bir çiftin geçmiş travmaların etkisiyle ve gerek anne-babamızın ilişkisi gerek anne ve babamızla kurmuş olduğumuz ilişki dinamiğinin yetişkinlikteki romantik ilişkilerimize etkisini aktaran anlamlı bir dizi olduğunu düşünüyorum. İleriki bölümleri de izlemek için sabırsızlanıyorum.