Randevu Planla

    Çift ve Aile Danışmanlığı, Bireysel Danışmanlık, Cinsel Danışmanlık, Nöropsikolojik Değerlendirme ve diğer psikolojik danışmanlık randevularınız için dilediğiniz zaman arayabilirsiniz.

    İstanbul Uzman Psikolog Bilgilendirme Telefonu:
    0551 186 42 41

    E-Mail:
    [email protected]

    2 ay ago · · 0 comments

    İLİŞKİLERDEKİ GÜVENSİZLİK NASIL AŞILIR?

    Güvensizlik ve İlişkilerdeki Rolü

    Hiç, biriyle yakın  ilişki kurmak  isterken kendinizi ondan uzaklaştırmaya çalıştığınız da oluyor mu? Ya da ilişkinin en başında belki de tanışma evresinde çok daha yakın, rahat, doğal  davranabiliyorken  yakınlık arttıkça, aranızdaki bağ güçlendikçe birden bire kendi kabuğunuza çekilmek, o kişiye mesafe almak  ihtiyacı  hissediyor musunuz?  En başlarda size tatlı, sevimli, güzel gelen partner adayı bir anda ilginizi çekmeyen, yeteri kadar ‘elektrik’ hissetmediğiniz birine dönüştüğü oldu mu?Güvensizlik romantik ilişkinizde sizin için hep bir problem mi?

    Bu durumlar size tanıdık geliyorsa karşınızdaki kişiyle duygusal yakınlık kurmak, kendinizi açmak, ona güvenmek konusunda zorluk yaşıyor olabilirsiniz. Zarar göreceğim, üzüleceğim korkusuyla güven eksikliğine bağlı olarak  kendinizi geri çekme, kapatma ya da partneri aşırı kontrol, kıskançlık, şüphelenme gibi toksik diyebileceğimiz davranışlara sebep olabilir. Beni üzecek mi ya da beni terk edecek mi gibi sorular tipik güvensizlik sorularıdır.

    Güvensizlik Duygusunun Kökenleri ve Etkileri

    Hepimiz ilk doğduğumuz andan itibaren güven duymaya ihtiyaç duyarız. Bizim için önemli ötekilerin(metnin geri kalanında genelde bu kişiler anne/baba olduğu için anne/baba diyeceğim; ancak bazen babaanne, teyze gibi kişiler de bebekliğimizde bakımımızda yardımcı olmuşlarsa onlarla kurduğumuz ilişki de önemlidir.) orada, ulaşılabilir olması bizim güven duygumuzun oluşmasını sağlar. Aynı zamanda ihtiyaçlarımı gören ve karşılayan şevkatli ebeveynlerimin varlığı ile kendimi değerli ve sevilir hissederim. Ancak bazılarımız için önemli ötekilerle kurulan ilişki pek de güven verici olmayabiliyor. Tutarsız ebeveyn davranışları ya da ihmalkar ebeveynler ile büyüyen kişiler kendilerini sevilir hissetmezler. Duyguları önemsenmeyen, yeteri kadar görülmeyen ailelerde büyüyen bir çocuk, yetişkinlik hayatında da birileri tarafından gerçekten sevilebileceğine inanmakta zorlanır. Bu durumda ya kendini ilişkilere kapatır ya da bir ilişki içerisinde ‘Kesin terk edileceğim.’ Kaygısıyla hareket edip partnerine yapışabilir.

    Çocuklukta sevmek ve güvenmek karşılıksız kaldıysa erişkinlik döneminde de partnerle aynı şekilde devam edebilir. O zamanlar ailede görülmemek utanç ve değersizlik hissettirdiyse bunu doğrulayana doğru yol almak tanıdık gelir. Bir şekilde ona kendisini değersiz hissettiren partner çekici gelir; oysa güven veren, sevgi ve şevkatle yaklaşan bir partner adayı ise çekici gelmez. Çünkü birinden gerçekten o sevgiyi ve değeri hissetmek alışık olduğu bir durum değildir. Bu durumda ezberi bozmak ve kendi paternimizi görüp bize iyi gelebilecek kişiler ile yakınlaşmaya izin vermek gerekir.

    Bazen de güvensizlik duygusu önceki ilişkilerimizde aldığımız yaralardan dolayı olabilmektedir. Önceki ilişkilerinizde aldatılmışsanız  şu anki ilişkinizde partneriniz ne kadar cana yakın, dürüst, sakin, güvenilir mesajlar verirse versin yine de güvenmekte zorlanabilirsiniz. Önceki ilişkinizde almış olduğumuz yara, hissettiğimiz üzüntü, hayal kırıklığı o kadar ağır gelmiştir ki şimdi tekrardan birine kendimizi açmak, ona güvenmek ve  onunla yakınlık kurmakta zorlanır; kendinizi geri çekerken görebilirsiniz. Bu da karşı tarafın sizi mesafeli ve soğuk algılamasına sebep olarak ilişkiden uzaklaşmasına neden olabilir. Gün sonunda bilinçsizce -kendinizi korumak adına- uzak durmalarınız, yakınlığa izin vermemeniz karşınızdaki kişi ile samimi, yakın, sıcak bir ilişkiyi deneyimleme şansınızı da ortadan kaldırıyor.

    Güvensizlikle Başa Çıkmanın Yolları

    Öncelikle bir güvensizlik duygumuz var ise bunu kendimiz fark etmeli ve kaynağını tespit etmeliyiz. Çocukluktan gelen kendi özgüvensizliğime bağlı mı gelişti, yaşadığım ilişkilerden dolayı mı şu an güvensizlik yaşıyorum ya da gerçekten partnerimin güvensizlik yaratan davranışları mı var? Tüm bunları sorgulamalı ve cevabını bulmalıyım.

    Partnerimle açık bir iletişim halinde olmak, karşılıklı şeffaf olabilmek. Yaşadığımız duyguları partnerimle paylaşmak karşılıklı güveni artırıcı ve ilişki doyumu üzerinde olumlu bir etkisi olacaktır.Örneğin; “önceki ilişkimde aldatıldım ve şu an tekrardan bir yakınlık kurmakta zorlanıyorum, bu yüzden mesafeli ve ilgisiz görünebilirim zaman zaman.’ Ya da ‘güvenmekte zorlanıyorum;telefonumun saatlerce açılmamasına hızlıca bir anlam yüklüyor,  bu vb. duyguyla baş etmekte zorlandığım için ilişkiden kendimi uzaklaşırken buluyorum.’ Diyebilmek bile ilişki doyumluluğunu artıracaktır.

    Genelleme en büyük yanlıştır. Her kişi, her ilişki yeni bir deneyimdir. ‘Üzüleceğim’ endişesi ile kendimizi ilişkilere kapatmak mutlak bir yalnızlığı getirmekle birlikte hayatın canlılığını yaşamamaya neden olur.

    İlişkilerde Güveni Güçlendiren Faktörler

    Her ilişkide olduğu gibi romantik ilişkimizde de açık iletişim çok önemli. Partnerimle duygularıma yönelik konuşmak, karşılıklı beklentilerimizi dile getirmek ve doğru beklentiler oluşturabilmek ilişkide güven artırıcı davranışlardır. Rahatsız olduğumuz şeyleri birbirimize söyleyebilmek, karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde kalabilmek, empatik bir şekilde birbirimizi dinleyip hem kendi ihtiyacımızı hem de partnerimizin ihtiyacını duyup “Nasıl yapalım?”  kısmını birlikte konuşuyor olabilmek ilişkideki güvenin zamanla oturmasına yardımcı olacaktır.

    Psikolojik Danışmanlık ve Güvensizlikle Başa Çıkma Üzerindeki Etkileri

    Tek başınıza ilişkilerde yaşadığınız güvensizliği aşmakta zorlanıyorsanız bir uzmanla birlikte bu duygu ve düşüncenizin kaynağını irdeleyebilir ve bu durumu daha baş edilebilir bir hale getirebilirsiniz. İlişkilerimizde yaşanan güvensizlik durumu çoğunlukla iyi gidebilecek bir ilişkiyi bile bozabiliyor. Gerek araya mesefeler koyularak gerek partnerimize yapışıp karşımızdaki kişiye alan tanımayarak…Hangi davranış stili olursa olsun yakın, sağlıklı bir ilişki kurulamaz. İlişkilerdeki güvensizlik kişinin hem kendisi için hem de partneri için yorucu bir ilişkiye yol açar. Psikolojik danışmanlık ile kendi yaşadığımız güvensizliğin temelini sorgulayabilir, korku ve kaygılarınız üzerine konuşabileceğiniz güvenli bir ortamın varlığı ile sakinleşebilirsiniz. Bu da zamanla yakın ilişkilere daha güvenilir bir yerden bakmanıza imkan sağlar.

    Sevgilerle…

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY
    Persona Psikolojik Danışmanlık Merkezi –
    Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı, No:8 Kat:1 Gaziosmanpaşa/ Istanbul .
    ☎0551 186 42 41

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

     

    1 sene ago · · 0 comments

    BENİ YANLIŞ YETİŞTİRDİLER…

    BENİ YANLIŞ YETİŞTİRDİLER…

    Oğuz Atay

    Oğuz Atay’ın kahramanı Turgut’un yanlış yaşadığına inandığı hayatı üzerine bir iç muhasebe…

     

    “Beni kötü yetiştirdiler. Annem de, babam da bana gerekli eğitimi vermediler. Yaşamak için demek istiyorum. Bana yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara.

    İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. Daha fazla değil, farklı. Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler.

    Ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım. Arkadaşlarla geneleve gittim, müstehcen romanlar okudum ve sokakta genç kızların peşinden gittim. Hiçbirinde tutarlılık gösteremedim. Bunun üzerine anormal olduğuma karar verdiler. Onlara biraz olsun benzeyebildiğim ölçüde kendimi mutlu sayıyordum.

    Kendimi onlardan ayırmasını beceremedim. Hitler, genel yatakhanelerde işçilerle kalırken bile onlardan ayrı olduğunu hisseder, onlara yaklaşmazmış. Bende böyle bir içgüdü yoktu. Sınıfta toplanıp müstehcen resimleri seyrettikleri zaman, onlardan uzaklaşmak gerektiğini bilemedim. Oysa, onlar gibi hissetmiyordum. Duyduğum bu yabancılığı, onlardan geri kalmak diye nitelendirdim ve nefes nefese onlara yetişmeye çalıştım. Bu bakımdan yakınmaya hakkım yok. Onlar gibiydim.

    Evet, haklıydı akrabalar. Ben, normal olmadığım için anormal olan bir çocuktum. Allah beni kahretsin ve ediyor da. Montaigne, kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının, diyor: beceremediğiniz için değil. Beni ne güzel açıklıyor. Ben de diyorum ki: Sayın Montaigne ve sizin gibiler! Canınız cehenneme! Sizin haklı olmanız bana hiç bir şey kazandırmıyor. Köşemde kıvrılıp ölüyorum işte. Siz de sevimli akrabalarım kadar yabancısınız bana. Adınız Marki bilmem ne de olsa… Tabii siz gurur duyuyorsunuz düşüncelerinizden.

    ..şimdi bir hayal gücüm olduğunu biliyorum. Benim hastalığım da bu. Hatta iyileşebileceğimi de düşünmüyorum. İyileşmek istemiyorum. Artık bu kadarını ümit edemiyorum. Göğsümde sıkışıp kalmış korkuyu atabilsem yeter bana. O zaman aklım ve bedenim, istediğim gibi uyuşmuş olacak: beni yıpratan bu çelişme sona erecek. Ben de, beni küçümseyen bu kalabalığın gözlerinin içine korkusuzca bakabileceğim. Beni korkutan yaşama içgüdüsünü göğsümden söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla, kişiliğimi sürdürebileceğim. Şerefli insanların -böyle insanlar olduğundan kuşkuluyum- arasına karışarak, son günlerimi haklarına kavuşmuş bir insanın huzuru içinde bitireceğim. Montaigne ne derse desin, hazin bir durum bu. Oysa, yaşamış olduğum birçok yanlışlığı düzeltebilecektim. Bütün ayak izlerimin üzerinden bir daha gidecektim. Yalnız bir kere yaşanıyormuş…”

    Oğuz Atay eserlerinde bize bizi anlattı. Hepimiz birer ‘tutunamayan’ olsak da nasıl ayakta kalabileceğimizi öğretmeye çalıştı. O kadar yalnız olmadığımızı ve o kadar yalnız olduğumuzu gösterdi. “Kelimelerden önce de yalnızlık vardı kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık…” Öfkesini de aşkını da kelime oyunlarıyla bize yansıtmaya çalıştı.

    “Yalnız yaşayan insanların kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.”

    -Herkes geçer diyor, geçer mi Olric?

    Herkes ne bilir acımı,

    Herkes ne bilsin acımızı!…

    Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan,

    İyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan,

    O nefeste boğulmaktan sıkıldım.

    Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric…

    – evet efendimiz.

    – Bana katıldığını bilmek güzel. arada ses vermen güzel; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan…

     

    İyi ki doğmuşsun Oğuz ATAY…

    12 Ekim 1934, İnebolu.

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY

    ? Persona Psikolojik Danışmanlık Merkezi –

    ☎️0551 186 42 41

    ?Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı, No:8 Kat:1 Gaziosmanpaşa/ Istanbul .

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    2 sene ago · · 0 comments

    Ya Sevilmezsem…

    Gibi tayfacılar burada mı?

    Kendimizi sevdirmek, onay almak, ilgi görebilmek, takdir edilmek adına bugüne kadar belki de aslında “hayır” demek isterken kendimizi “evet” derken bulduk. Kendimizi istemediğimiz şeyleri yaparken veya istemediğimiz ortamlarda bulunurken bulduk. Karşımızdaki kişi bizim kırılıp kırılmayacağımızı önemsemeden sözlerini söylerken; bizse alttan alan, aman üzülmesin diye kelimelerimizi daha dikkatli seçen tarafta olduk belki de… Çünkü böyle olunca daha tatlı, anlayışlı, daha sevilmeye değer biri olacağımıza inandık, kim bilir…?

    Peki, hep kendimden taviz veren ben isem..- onları kaybetmemek adına, beni sevsinler diye- sevilmek uğruna kendimden vazgeçmiş olmuyor muyum? Öfkelensem de öfkemi yoğun bir çabayla yutan “Yok ya aslında iyi biri, öyle demek istememiştir, kötü bir anına denk geldi.” gibi bahanelerle gerçekliği görmek istememe çabam yüzünden sürekli ben hırpalanmıyor muyum? Sevilmenin değer görmenin takdir edilmenin yolu gerçekten herkese ‘evet’ demekten mi geçiyor; “hayır” dediğimde bencil biri mi oluyorum?

    “Hayır” demek saygısızlık, itaatsizlik, söz dinlememe, uyumsuzluk olarak değerlendirildiği bir çevrede yetişmiş olmanın getirdiği etki ile bugünümüzde de “hayır” demekte zorlanırken buluyoruz kendimizi. Çocuklara dikkat edin; onlar için hayır demek kolaydır. İçinden geliyorsa “evet” der; içinden gelmezse “hayır”.. Ama zaman geçtikçe karşı tarafı memnun etmek ve problem çıkaran kişi olmamak adına “evet” demeye adapte olmaya başlar.

    “Evet derken dikkat edin; sakın her defasında kendinize ‘Hayır’ diyor olmayasanız.” Der Paulo Coelho

    İnsanlar beni sevmek ve benim hakkımda şahane güzel şeyler söylemek zorunda değil. Herkesin kendisine göre bir algısı vardır ve benimle ilgili de farklı insanların farklı deneyimleri, hisleri olabilir.  Beni sevmeyebilir, benden rahatsız olabilir, beni gıcık bulabilir… Başka bir kişi beni çok tatlı, anlayışlı, güvenilir bulabilir… Bunların hepsi karşımdaki kişiye dair hisler… Onların duygu ve davranışlarını da kontrol edemem.  Herkesin yolculuğu kendinedir… İncitmekten korkarsam incinirim… Kendi duygularımı, isteklerimi hiçe sayıp sırf onlar üzülmesin diye “Evet” demem kendime saygısızlık… İnsanların bana nasıl davranacaklarını ben öğretiyorum onlara, sınırlarımı çizerek.. Eğer ben sınır belirlemezsem doğal olarak onlar da sınırlarını bilmediklerinden hadlerini aştığı durumlar olacaktır. Ve şunu unutmamak gerekiyor ki sınır çizdiğim için bana mesafe alan insanlar var ise o kişilerin hayatımızda olmaması hayatımızı daha kolaylaştırır.

    Tartışma çıkmasın, kalbi kırılmasın diye gereken tepkiyi veremediğimiz her durumda biraz daha öz saygımızı kaybeder ve değersizleşiriz. Bazı kavgalar çıkmalı, bazı insanlar kaybedilmeli…

     

    Özetle Gibi dizisinde Yılmaz’ın dediği gibi : “Güzel kardeşim sağlıklı insanın biraz da sevilmemesi gerekiyor.”

     

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY

    ? Persona Psikolojik Danışmanlık Merkezi –

    ☎️0551 186 42 41

    ?Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı, No:8 Kat:1 Gaziosmanpaşa/ Istanbul .

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

    2 sene ago · · 0 comments

    EĞRETİ HAYATLAR

    “Tek bir hayatım var yaşanılacak… ona özen göstermeliyim…”

    Geçtiğimiz günlerde bir blogta birisinin yazmış olduğu böyle bir cümleye rastladım. Kaçımız bu farkındalığın içinde hayatını bu bakış açısıyla yaşayabiliyor kim bilir… Hayat koşturmacasına kaptırıp kendimizi ihmal edişlerimiz, bedenimize, sağlığımıza gereken önemi vermeyişimiz, karşı taraf üzülmesin diye alttan alışlarımız, ailemizin istediği nitelikte bir kişi olalım diye ‘kendimiz’ olmaya korkmalarız… el alemin bakışlarını üzerimizde hissedip  eleştiri almamak adına davranışlarımıza daha da dikkat etmelerimiz… Peki, hayat bu şekilde daha da zor olmuyor mu?

    Diğerlerinin düşüncelerinden zihnimizi uzaklaştırıp “Ben ne düşünüyorum, ben ne hissediyorum…” sormayı unutuyoruz kendimize. En çok ihmali fark etmeden kendimize yapıyoruz. En kendimiz gibi hissettiğimiz doğal, içten olan benliğimiz nasıl bir şey bilmiyoruz, yabancılaşıyoruz kendimize. Başkalarının düşünceleri zihnimizi o kadar meşgul ediyor ki.. Sisteme ayak uyduralım derken makineleşmeye doğru gidiyoruz. Aslında yaşadığımız hayatın bizim yaşamımız olmadığını da içten içe hissedip kendi yaşamımıza yerleşememenin üzüntüsünü de bir taraftan hissediyoruz. Eğreti kalıyoruz kendi yaşamımıza…

     

    “Ama yaşam,hazır verilemez sana-

    Sana hazır verilen her “yaşama biçimi”de, sana aykırıdır; seni, aykırı, çarpık hale sokar;

    ona uyarsan.” Der  Oruç Aruoba

     

    Adamlar müzik grubu da onu destekler nitelikte bir şarkısında…

    “Ah benim hayatım

    Doldurdum, boşalttım

    Yine eksik kalıyor…” der.

     

    Hep bir şeyler eksik kalır çünkü…

    Tarifi de zordur bu eksikliğin, anlamlandıramayız kolay kolay. Oysa özgürleşmenin sorumluluğunu hissettiğimizde ve bu uğurda bir şeyler yaptığımızda mutlu hissedebiliriz.

     

    Hayatta herkesin kendine göre bir melodisi vardır. Bizim melodimizin diğerlerinden farklı olması bizi hatalı-eksik biri yapmıyor; farklılığımızı vurguluyoruz sadece…

    Yine Oruç Aruoba bir yazısında şöyle ifade eder bu durumu:

    “Yaşamında en zor işin, kendi yolunu yürümek olacak.

    Ve, ilişkin olan, önem ve değer verdiğin kişilere, bunu anlatmak: Yaşamının, yaşadığın kadarıyla, yalnızca senin yaşamın olduğunu; aynı şeyin onlar için de geçerli olduğunu; ilişkide olmanın da bu temel gerekliliğini engelleyemediğini, engellememesi gerektiğini…”

     

    Buradaki  en önemli kriter;  davranışlarımızın, seçimlerimizin ne kadarı özgür irademize  dayanıyor…? Kendimize bunu sormamız, kendimizi sorgulamamız gerekiyor. “-meli/-malı” cümlelerine özellikle dikkat etmeli; çoğunun, belki de hepsinin size ait olmadığını fark edeceksiniz.

     

    O halde bir başka şiirle yazımı noktalayayım…

    “Ey, benim iyimser hallerim!

    Çabuk aldanışlarım..

    Hep inanışlarım…

    Alttan alışlarım

    Hatayı hep kendimde buluşlarım…

    Değmeyecekleri kafaya takışlarım…

    Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım…

    Herkesi, insan yerine koyuşlarım…

    Hepinize elveda!

    Artık ben hiç kimsenin, hiç kimsesi olmayacağım!…”

     

    Yazımın başında da belirttiğim gibi “Tek bir hayatım/ız  var yaşanılacak… ona özen göstermeliyim/iz.”

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY

    ? Persona Psikolojik Danışmanlık Merkezi –

    ☎️0551 186 42 41

    ?Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı, No:8 Kat:1 Gaziosmanpaşa/ Istanbul .

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Eyüp ve çevresinde danışmanlık hizmeti almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.