Randevu Planla

    Çift ve Aile Danışmanlığı, Bireysel Danışmanlık, Cinsel Danışmanlık, Nöropsikolojik Değerlendirme ve diğer psikolojik danışmanlık randevularınız için dilediğiniz zaman arayabilirsiniz.

    İstanbul Uzman Psikolog Bilgilendirme Telefonu:
    0551 186 42 41

    E-Mail:
    [email protected]

    4 hafta ago · · 0 comments

    Kentsel Dönüşümün Psikolojik Etkileri: Gaziosmanpaşa’da Değişimle Başa Çıkmak

    Kentsel Dönüşümün Psikolojik Etkileri: Gaziosmanpaşa’da Değişimle Başa Çıkmak

    Değişen Kent, Değişen İnsan

    İstanbul’un sokakları, her gün başka bir değişime uyanıyor. Bir gün köhne görünen apartmanlar yıkılıyor, ertesi gün yerinde göğe yükselen yeni siteler beliriyor. Bu değişim en çok da İstanbul’un büyük ilçelerinden Gaziosmanpaşa’da hissediliyor.

    Bir zamanlar gecekondu mahalleleriyle bilinen ilçe, bugün dev kentsel dönüşüm projeleriyle bambaşka bir çehreye kavuşuyor. Ama mesele sadece binaların yenilenmesi değil. Her dönüşüm, aslında insanların ruhunda da iz bırakıyor. Çünkü bir ev, sadece dört duvardan ibaret değildir; anılarımızı, aidiyetimizi, kimliğimizi içinde taşır. İşte bu yüzden kentsel dönüşümün psikolojik etkilerini konuşmak, en az yeni binaların sağlamlığı kadar önemli.

    Belirsizlik Kaygısı: “Ya Evim Yıkılırsa?”

    Gaziosmanpaşa’da yaşayan birçok insan, yıllardır aynı soruyla yaşıyor: “Evimiz ne zaman yıkılacak? Yeni dairemizi ne zaman alacağız?” Bu soruların cevapsız kalması, insanlarda yoğun bir kaygı yaratıyor.

    Bir gün gelen bir tebligatla, yıllardır yaşadığınız evin yıkılacağını öğreniyorsunuz. Belki nereye taşınacağınızı, yeni evinizin ne zaman teslim edileceğini bile bilmiyorsunuz. Bu belirsizlik, özellikle yaşlılarda büyük bir stres kaynağı oluyor. Çünkü hayatlarının büyük kısmını aynı mahallede geçirmiş insanlar için değişim, gençlere göre çok daha zor.

    Aidiyet Kaybı: “Burası Benim Evimdi”

    Bir evin içinde sadece eşyalarımız yoktur; çocukluk anılarımız, bayramlarda dolup taşan sofralar, kapı önünde yapılan uzun komşu sohbetleri vardır. Gaziosmanpaşa’da yıllardır aynı evde oturan insanlar için kentsel dönüşüm, işte bu hatıralardan kopmak anlamına geliyor.

    Yeni yapılan siteler daha modern, daha güvenli olabilir. Ama o eski duvarlarda saklı anıları kaybetmek, insanlarda aidiyet kaybı yaratıyor. Kendini köksüz hissetmek, yeni evde bile yabancılaşmak, en sık dile getirilen duygulardan biri.

    Komşuluk Bağlarının Kopuşu

    Kentsel dönüşüm sadece evleri değil, mahalle kültürünü de dönüştürüyor. Gaziosmanpaşa’da insanlar, yıllarca yan yana yaşamış, birlikte düğün yapmış, acı günlerde birbirine destek olmuştu. Evler yıkıldıkça bu bağlar da dağılıyor.

    Yeni yapılan rezidanslarda komşuluk ilişkileri eski mahallelerdeki kadar güçlü olmuyor. Çoğu insan güvenlikli sitelerde kendi dairesine kapanıyor. Bu da bireylerde yalnızlık ve izolasyon hissini artırıyor. Özellikle yaşlılar için bu durum çok daha zorlayıcı.

    Maddi Stres: Borçlarla Gelen Kaygı

    Kentsel dönüşümün bir diğer boyutu da ekonomi. Herkes yeni, modern evler istiyor ama bu evlere kavuşmak bazen ek borçlanma anlamına geliyor. Yüksek taksitler, kira öder gibi bitmeyen borçlar, aileler üzerinde büyük bir psikolojik baskı yaratıyor.

    Maddi kaygılar arttıkça, aile içi huzursuzluklar da çoğalabiliyor. Gaziosmanpaşa’da birçok insan, yeni evin sevincini borç stresinden tam anlamıyla yaşayamıyor.

    Travma ve Depresyon Riski

    Evinizin yıkıldığını görmek, bazen bir yakınınızı kaybetmek kadar ağır bir etki yaratabiliyor. Çünkü ev, insanın kimliğinin bir parçası. Gaziosmanpaşa’da bazı insanlar, yıllardır yaşadıkları evlerin enkaza dönüşmesine tanık olduklarında, bu durumu travma olarak tarif ediyorlar.

    Bunun sonucunda depresyon, uyku bozuklukları, umutsuzluk gibi psikolojik sorunlar yaşanabiliyor. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılar için bu süreç çok daha yıpratıcı olabiliyor.

    Olumlu Yönler de Var…

    Elbette kentsel dönüşümün psikolojik açıdan olumlu getirileri de var.

    Güvenlik hissi: Yeni evlerin depreme dayanıklı olması, insanların daha rahat uyumasını sağlıyor.

    Yaşam kalitesi: Daha ferah daireler, parklar, sosyal alanlar, günlük yaşamı kolaylaştırıyor.

    Gelecek umudu: Çocuklarına daha iyi bir yaşam alanı bırakma düşüncesi, aileleri motive ediyor.

    Gaziosmanpaşa’daki birçok aile, “En azından artık deprem korkusu olmadan yaşayacağız” diyerek içini biraz olsun rahatlatıyor.

    Peki, Bu Süreçle Nasıl Başa Çıkılır?

    Kentsel dönüşüm kaçınılmaz bir gerçek. Ama onun psikolojik etkilerini hafifletmek mümkün. İşte birkaç öneri:

    1. Bilgi almak önemli: Belediyeler ve şirketler süreçle ilgili şeffaf davranmalı, vatandaşların belirsizlik kaygısını azaltmalı.

    2. Psikolojik destek: Taşınma süreci zordur, bu yüzden danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sağlanmalı.

    3. Sosyal bağları korumak: Yeni projelerde komşuluk ilişkilerini destekleyen parklar, ortak alanlar mutlaka bulunmalı.

    4. Maddi yük hafifletilmeli: Borç ve taksit baskısını azaltacak destek programları devreye alınmalı.

    5. Geçmişi yaşatmak: Mahalle kültürünü tamamen yok etmek yerine, yerel dokuyu yeni projelere entegre etmek önemli.

    Sonuç: Değişim Kaçınılmaz, Uyum Şart

    Gaziosmanpaşa’daki dönüşüm, bize kentsel dönüşümün sadece binaları değil, insanları da dönüştürdüğünü gösteriyor. Bu süreç, bir yandan güvenlik ve modernlik getirirken, diğer yandan aidiyet kaybı, yalnızlık ve psikolojik stres gibi sorunları da beraberinde getiriyor.

    Değişimi durdurmak mümkün değil. Ama önemli olan, bu değişime ruh sağlığımızı koruyarak uyum sağlayabilmek. İnsan odaklı, şeffaf ve katılımcı projelerle kentsel dönüşüm, toplum için bir stres kaynağı olmaktan çıkıp, umut verici bir sürece dönüşebilir.

    Unutmayalım: Modern şehirler sadece binalardan değil, içinde yaşayan insanların huzurundan da inşa edilir.

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY

    Danışmanlık süreci hakkında bilgi almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    1 ay ago · · 0 comments

    Anksiyeteyle Nasıl Baş Edebilirim?

    Mesajıma cevap vermedi galiba beni sevmiyor..

    Beni kovarlar mı? Ya işsiz kalırsam?

    Bilmediğin yerlerde kaybolursun. Biri seni kaçırırsa?

    Ya hasta olursan, ya başına bir iş gelirse? Bak hasta oldun.

    Kimseye güvenme, kimseye bir şey anlatma.. Arkadaşlarına öyle her şeyden bahsetme..

    Tek başına nasıl gideceksin oralara?

    Size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu bu cümleler?

    Ebeveynlerin rolü çocuğu hayata hazırlamaktır. Çocuk, dünyaya geldiğinde hiçbir şey bilmeyen, korunmaya ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyan savunmasız bir varlıktır. Onun kişiliğinin, değerlerinin, inançlarının ve hayata bakış açısının temel taşlarını ebeveynler döşer. Bu nedenle ebeveynlik, yalnızca çocuğun biyolojik ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı değildir; aynı zamanda onun duygusal, sosyal ve zihinsel gelişimini destekleyerek geleceğe güvenle adım atmasını sağlamaktır. Ancak bu süreçte çocuğu kısıtlamak, dünyanın kirli ve güvenilmez olduğunu söyleyerek korku dünyası inşa etmek çocuğu hayata hazırlamaz. Çocuk düşüyor;  bak gördün mü düştün ya şimdi başına bu gelirse, tek başına şuraya gittin, ya geri gelemeseydin, ya seni kaçırsalardı? Panik ve korku denizi… Bir çocuk için çok daha korkutucu bir şey.. Çünkü burada çocuğun baş edebilirliğine dair hiçbir şey yok; sadece bir kaygı var.. Arkadaşlarına her şeylerini anlatma, seni kullanabilirler.. Ellerini her yere sürme, sürekli yıka, mikrop var.. ‘Sürekli’ bir şekilde bu cümleleri tekrarlayan ebeveynin çocuğunu korumak adına bulduğu yol çocuğunu izole etmek.Oysa ki  “Dünyada böyle tehlikeler var, böyle insanlar var; onlarla baş etmen için şunları bunları yapabilirsin.. düşersen yanındayım. Düştün bacağını mı incittin ben yanındayım, iyisin, güvendesin, geçecek.” diyip ebeveynin çocuğu sakinleştirebilmesi gerekmekte.

    Kaygılı birey

     

    Peki yetişkin halimize bu çocukluktan gelen kaygılarımız nasıl yansıyor..?

    Yetişkin olunca artık kendi kendimizin ebeveyni oluyoruz. Acıkınca gidip kendimiz yemek hazırlıyor, uyku saatlerimizi, dinlenme, çalışma saatlerimizi kendimiz planlıyor, ihtiyaçlarımızı kendimiz belirleyip bir düzene koyuyoruz.. Yoğun anksiyete yaşayan insanlarda içindeki  ebeveyn tam olarak ortada yok.. Hala aynı panik ve korku dünyasında gibi yaşıyor ve içimizdeki yetişkin taraf her şey yolunda ben halledeceğim diyemiyor.. Ya benden ayrılırsa ben onsuz yapamam.. Mesaj da atmıyor ayrılacak heralde..  İş yerimden ya kovulursam? Ya sınavlardan geçemezsem..Bilmediğim şehirde ben ya kaybolursam… Çocuk tarafımızın bu korkuları devam ediyor.. Üzülüp korkarken yetişkin tarafımız gelip “Evet üzülüyorum, canım yanıyor, evet düştüm, hastalandım ; bununla beraber dünyanın sonu değil hayattayım, güvendeyim, ne olursa olsun iyi olucam, halledebilirim diyemiyor. Oysa çocuk tarafımıza hatırlatmamız gereken “Tehlikelerin farkındayım, iyilikler de var kötülükler de var.. dünya böyle bir yer.. Ama ben artık yetişkin oldum. Çocukken öyle değildi belki ama ben artık koşabilirim, savaşabilirim, kaçabilirim. O kadar da kırılgan değilim..” Bu kısmı atlıyoruz kendimizde. Kendimizi çok çaresiz, korkak ve belki de sırf bir şeylerle baş edebilme kapasitemize güvenmediğimizden o çok istediğimiz seyahata çıkamayan, hayallerini gerçekleştiremeyen  bir halde oluyoruz.

    Bu yüzden yetişkinlikte şefkatli, koruyan hayatı öğreten ebeveynliği kendi kendimize yapmayı öğrenmemiz ve kendi baş edebilirlik kapasitemizi atlamamız gerekiyor..

    Nil Karaibrahimgil’in ‘Benden Sana’ şarkısını bir de bu bilinçle dinleyin…

    “Karanlıktan gelicekler

    Önünde dikilecekler

    Sarı sarı, dişleri olucak

    Sivri pencereleri olucak

    Yakalayacak sanıcaksın

    Ama hep sen kazanıcaksın

    Ben sana, koşmayı öğreticem

    Içinden gülmeyi öğreticem…

    O zaman korkan çocuk parçamız açığa çıkınca ona güvendesin, baş edebilirsin diyerek sakinleşmeyi öğretelim.. Bir yerlerden başlayalım 🍃

     

    Uzm. Psk. Özge AKÇAY

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Randevu ve bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

    1 ay ago · · 0 comments

    İnsan Özünde Yalnızdır…

    Yalnızlık
    Hayatta öyle anlarımız oluyor ki yaşadığımız şeyin taşıyıcısı da, teselli edicisi de kendimiz oluyoruz. Bu durum özellikle bazı zamanlarda bizi daha da çok  zorlayan ve yoran bir hal alıyor. Ortega “İnsan ve Herkes” kitabında yaşamın başkasına aktarılamayacağını, herkesin kendi hayatını yaşamakla yükümlü olduğunu ve çektiği diş ağrısıyla kendi canı yanmak zorunda olduğundan bahseder. “İnsan yaşamı özünde yalnızlıktır.” diye de ekler.

    3 ay ago · · 0 comments

    Bu Da Geçecek

     

     

    Bu da geçecek

    Bu da geçecek…Bazı tercihlerimiz üzerinde gereğince düşünmüş olsak yine de yapar mıydık o tercihleri? Muhtemelen yapmazdık. Hayatımızda kötü şeyler üst üste geldiğinde “Bu da geçecek.” deriz ve umarız ki gerçekten öyle olur. Sonsuza kadar sürmez o kötü hal. Ama işte işin kötü yanı “bu da geçecek” hali iyi anlarımız için de geçerli. Hayat iyi olduğunda kaçınılmaz olarak bu da geçecektir. Yakın zamanda tam da bunun hüznünü deneyimledim. Keyif aldığım, huzurlu, sakin hissettiğim bir andayken bir anda bunun geçiciliği aklıma geldi ve hüzünlendim.  Aklıma o an Büyük Panda ve Küçük Ejderha kitabından okuduğum diyalog geldi…

    “Ah , çiçeğim…” dedi ejderha.

    “Her şey sonsuza dek olamaz, küçüğüm.

    Onları değerli kılan da budur.”

    “Bu da geçecek.” Bir cümle; iki his… Bir yanı hüzün; bir yanı umut… Hayatın değişmesi, iyi anlardan kötü-nötr anlara geçiş ömrümüz boyunca hep devam edecek ve bu da geçecek.. Tekrar tekrar yine iyi anlar içersinde ya da kötü anlar içersinde kendimizi bulmaya devam edeceğiz… Geçecek…

    Bireysel Danışmanlık, Çift Danışmanlığı ile alakalı paylaşımlarımı instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

    Danışmanlıkla ilgili bilgi almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.